Çankaya Sofraları (Yönetişim)
Çankaya Sofraları (Yönetişim)
Öncelikle “yönetişim” kavramını açıklamadan bu yazıya başlamanın anlamsız olduğunu belirtmek isterim. Yönetişim ; kurum, kuruluş veya bürokratik yapıların yönetim süreçlerinin belirlenmesinde personelinden idari yapılarına kadar bütün çalışanların söz ve fikirlerinin sorulduğu,görüş alınarak beyin fırtınası yapıldığı ve ortak akılla kararlar alındığı bir “yönetme” metodudur. Kısaca söylemek gerekirse herkesin yönetimde söz sahibi olduğu, karar mekanizmalarının idareyi değil her bireyi kapsadığı bir yöntemdir.
Bu tanımımızdan hareketle cumhuriyet yıllarına, tek partili yıllara doğru bir yolculuğa çıkalım. İlk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk ‘ün o meşhur Çankaya Köşkü sofralarına konuk olalım. Nedense çok sık duyduğumuz “Atatürk her akşam rakı içerdi, ya da hiç ayık gezmezdi… gibi kalıp yargıları bir tarafa bırakalım. İlk Cumhurbaşkanımız Atatürk içinde yaşadığı Çankaya Köşkünde bir çok davetler vermiş, dost meclisleri kurmuş ve çok sevdiği milli içkimiz(di) rakıyı da içmiştir. Bununla birlikte bu sofraların işlevinden ve asıl amacının ne olduğundan kimse bahsetmez. Atatürk Çankaya Sofralarının davetlilerini kendi seçer, özellikle o günlerde hangi çalışmaları yapıyor ise ilgili alanlarda çalışan uzmanları davet eder ve onlarla sofra boyunca fikir alışverişinde bulunurdu. Herkesin fikrini ayrı ayrı sorar,saygıyla dinler ve kafasında oluşturmak istediği projeleri puzzle parçaları gibi birleştirirdi. Hatta istişare yapılan konu ile ilgili bilgilerin kalıcı olması için çok sevdiği ayaklı yazı tahtasını sağ köşede hazırda bekletirdi. Alınan kısa notlar ile bir çok projenin temelleri tahtasında yer alırdı.
Genelde memleket işlerin konuşulduğu bu sofralarda bazen Arapça, Farsça ya da Fransızca kullanılan kelimelerin kökenlerine inilir ve Türkçeleştirildi. Buradan Türk Dil Kurumunun kurulma ihtiyacı fikrinin nasıl ortaya çıktığını anlayabiliriz. Tarihe de ayrı bir düşkünlüğü olan Atatürk özellikle Türk tarihini ,kayıp “mu kıtasını” konuşmayı çok sever bu konu ile ilgili tüm tarihçileri nefessiz dinlerdi. Altın çocuklar projesi, köy enstitüleri, Halk evleri ,Bilim köyleri gibi bir çok hayati öneme sahip kurumların teorik temellerinin hepsi bu sofralarda atılmıştır. Kısaca meşhur Çankaya sofraları eğlence amaçlı değil,adeta bir mektep gibi çalışma alanıydı. Bununla ilgili Celal Bayar ’ın bir değerlendirmesini paylaşmak isterim. ”Atatürk sofraları bir akademi sofrasıdır. Atatürk ’ü tanımayanlar yahut tanıyıp da sevmeyenler onun sofrasını bir eğlence, bir rakı sofrası olarak görmek isterler. Atatürk, herhangi bir meseleyi etüt etmek istediği ya da etüt için vazife vermek istediği zaman sofraya çok önem verirdi.
Sanırım Celal Bayar bu değerlendirmesinde “Çankaya Sofraları” ile ilgili her şeyi özetlemiştir. İyi bir asker, iyi bir Siyasetçi olarak bildiğimiz yüce Atatürk daha 90 ’lı yılların sonlarında ortaya çıkan “yönetişim” kavramını Cumhurbaşkanlığı döneminde kullanmış ve sürat ile Tarım, Eğitim, Sanayi, Bilim, Sanat hamleleri birbirini izlemiştir Tek adamlık ya da “ben bilirim,biz işimizi biliriz “gibi devlet adabına yakışmayacak hiçbir yaklaşımı olmamıştır. Ayrıca iyi bir Tarihçi, Matematik aşığı öğrenme,öğretme aşkıyla yanıp tutuşan iyi bir öğretmendir. Sahi Atatürk kaç kitap yazmış ve kaç kitap okumuştur….
Murad-ı Kelam…